City of God(Tanrı Kent)(İnceleme)

Suç Dünyasının Mahkum Gençleri
22. İstanbul Film Festivali kapsamında gösterilen “Tanrı Kent” o sene festivalin en ilgi çekici yapımlarından biri olmuştu. Aldığı övgülerle dikkat çekmiş, ayrıca gerek eleştirmenler, gerekse seyirciler bazında sinemanın en güzel örneklerinden biri olduğu kabul görmüştü.
Rio De Janerio; filmi izleyene kadar benim içinde uçsuz bucaksız kumsallardan, güneşin cömertliğinden pay almış, sorunsuz bir yaşam şehriydi. Lakin dediğim gibi filmi izleyene kadar… Filmi izledikten sonra, yüzüme tokat gibi inen gerçeğin, şok ediciliği ile becelleşiyordum.

Yönetmen Fernando Meirelles aslen reklam kökenli bir isim. "Tanrı Kent" filmi de onun ilk uzun metrajı… Böyle bir ilk film yapmak herkese nasip olmaz, ayrıca (özellikle) yönetmenlerin, ileride yapacağı işlere dair hep ilk filmleri referans alınır. Böyle bir başlangıçta, eminim Meirelles’i mutlu etmiştir. Bütün bunların yanında, yönetmenle ilgili püf nokta ise kendisinin edebi uyarlamalara düşkünlüğü. Tıpkı “Tanrı Kent”te olduğu ya da “Arka Bahçe” ve “Körlük” filmlerinde olacağı gibi…

Açılış Sahnesi

Uzun zamandır izlediğim en hareketli açılış sahnelerinden birine sahip film. Bilenen bir bıçağın rahatsız edici sesi eşliğinde birden ortalık karışır. Birazdan canı alınacak tavuğun peşinde koşuşturan gençler onu öldürmek için can atmaktadır. Kaçan tavuk ise can derdinde, hayatı pamuk ipliğine bağlı. Bu arada istemeden onların önüne iki çocuk çıkar, yüzlerindeki dehşet ifadesi ile. Tavuğun peşindeki gruptan biri silahını çekip onlara doğrultur. Ve…
Biz daha hiçbir şeyi kavrayamadan, gereksiz bir sahne gibi izleriz “açılış sahnesini” tabi film ilerledikçe ve filmin finaline yakın bir yerde aslında sahnenin ne kadar doğru kullanıldığını anlarız.

Tanrı Kent
Filmin ismini aldığı yer Rio’nun arka mahallelerinde sosyal konutlarla kurulan bir bölge... İlk başlarda gözetim altında tutulsa da, sonraları “suç” unsurunun ev sahipliğini yapan bir yer haline geliyor… Polislerin, sağlık görevlilerin orada yaşamayan diğer insanların, olumsuz bakış açılarıyla bir dışlanmışlık havasına sahip “Tanrı Kent”.

Farklı Zaman Dilimleri
Film ikili zaman dilimine sahip, önce altmışlarda başlayıp bize geleceğin ne olabileceği hakkında ufak ipuçları veriyor. Rocket ve Küçük Ze’nin çocukluk halleri ve gelecekte nasıl insanlar haline gelebilecekleri gözler önüne seriliyor.
Sonraki dönemde ise seksenlerde devam eden filmde, artık Küçük Ze önemli bir suçlu haline gelirken, Rocket ise “Tanrı Kent” ten çıkış yolları arıyor. En iyi çözümü de fotoğrafçılıkta buluyor.

Suç/Suçlu
“Tanrı Kent” suç potansiyeli olarak hayli göze çarpan bir yer. Zira,uyuşturucudan, silah işine çeteciliğe kadar her türlü dümen çevriliyor. Suçlu yaşları ise hayli düşük, hatta küçüklerin oluşturduğu bir çete bile var. En az diğerleri kadar tehdit edici olan bu çetenin, en büyük tutkuları ise çalmak, yağmalamak.

Büyük Savaş

Küçük Ze için işler yolunda giderken, en yakın dostunun doğum gününde gelişen olaylar,ardından patlak veren sorunlar derken Rio hiç görmediği büyüklükte bir suç savaşına şahit oluyor. Her gün ölen gençler, polislerin bu durum karşısında eli kolu bağlı oturması, daha nice olay Rio’yu deyim yerindeyse kan gölüne çeviriyor.

Anlatıcı Kullanımı

Sinemada anlatıcı kullanmak aslında zor bir iş. Lakin “Tanrı Kent” bunu da iyi başarıyor. Bence anlatıcının başarısında en büyük etki, onun olayları birebir yaşamasından ziyade “Tanrı Kent” te suça bulaşmamış, kendini kurtarabilmiş nadir insanlardan olması. Bir nevi güven meselesi yani, biz anlatıcıya ne denli güvenirsek, filme o denli adapte oluruz.
Gerçek Hikâyelerin Dramatikliği

Filmin edebi bir uyarlama olduğundan bahsetmiştim. Kitabında gerçek yaşanan olaylardan yola çıkılarak neredeyse birebir yazıldığı dolayısıyla filminde bu çerçevede olduğunu söylemeliyim. Gerçek hikayelerin, sinemaya yansıması eğer ortada iyi bir öykü anlatımı da varsa seyirci için büyük bir nimettir. Sonuçta filmler,gerçek hayatı yakalamaya çalışır ve eğer zaten olmuş olayları tüm çıplaklığıyla yansıtıyorsa inandırıcılık konusunda sorun yaşamaz. Ortadaki dramatik etkide bir kat daha artar. Kanımca “Tanrı Kent” in sevilmesinin başka bir nedeni de, buz gibi gerçekliğinin yaşanan şeylere dayanmasında yatıyor.

Final

Büyük savaş tüm hızıyla devam ederken, baştan beri beklediğimiz sona doğru ilerliyoruz…Şaşırtıcı olan filmin finalinin aslında hiçte öyle umulmadık olmamasına rağmen, bizde bıraktığı etki…Küçük Ze’nin yaptıklarına, hatta suçlu olmayı istemesini bilmemize rağmen, çevre şartlarının farkında olmamız ve ne olursa olsun ölüme duyduğumuz saygı bu etkiyi yaratmış olabilir.

Oyunculuklar

Kadronun büyük bir kısmı amatör. Gerçekten orada yaşayan insanlardan da oyuncular seçilmiş. Önceleri bana korkutucu gelen, bir dezavantaj gibi görünen bu durum Meirelles yönetiminde bir avantaja dönüşüyor. Film bittiğinde, bu işi profesyonellere bırakmamaları iyi olmuş dediğimi hatırlıyorum. Gerçektende doğallıkları, amatör ruhları büyük bir artı olarak filme yansımış.

Son Söz

Temiz kalmanın çok zor olduğu, polislerin rüşvetle her şeye göz yumduğu, her an ölümü hissettiğimiz “Tanrı Kent”e hoş geldiniz…
Gerçekçi bir yapım, yoğun sinemasal dil, edebi uyarlama seviyorsanız doğru yerdesiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder